Bininci Kat-Katharine McGee | Kitap Yorumu
"Manhattan'a hoşgeldiniz.
Yıl:2118
Günümüzden yüz yıl sonrası...
Ywnilikler ve hayaller şehri New York'tasınız.
Burada herkes bir şeyler ister ve herkesin kaybedecek bir şeyleri vardır.
Avery, Leda, Eris, Rylin, Watt... Bin katın farklı seviyelerinde, bambaşka hayatlar süren beş genç.
Günümüzden çok farklı bir dünyada, teknolojik lüksün imkanlarıyla en üst kata çıkmanın yollarını arıyorlar.
Ama akıllarına asla getirmedikleri bir şey var: Bu kadar yükseğe çıkarsan, aşağı düşmekten başka seçeneğin kalmaz."
Selam! :) Bininci Kat çıktığı günden beri merakla okumayı beklediğim ve beklentimin de yüksek olduğu bi kitaptı benim. Beklentimi de karşıladı doğrusu. Ama kitaba başlamadan önce şu arka kapak yazısını okuduğumda kafamda bambaşka bi dünya varken şu an bambaşka bi şey var. Özellikle kapakta gördüğümüz Kule ve katları için çok farklı şeyler düşünüyodum. Sizin de benim gibi bocalamamanız adına ilk olarak Kule'nin yapısından bahsetmek istiyorum.
Cam bi fanus düşünün ama en büyüğünden. New York'un ortasına resmen cam bi fanus dikip içine şehri kurmuşlar. Ben kitaptaki Kule'yle karşılaşmadan önce normal şu çok katlı plazalar gibi, içinde sadece daireler olan, katlar arası asansörle inilip çıkılan, katlarda en fazla kafe ve spor salonları olabileceğini düşündüğüm bi bina hayal etmiştim. Vizyonsuzluğuma bi alkış burdan! :)
Meğer bu kule resmen şehirde ne varsa aklınıza ne geliyosa barındıran bi kuleymiş. İçinde parktan tutun okula, sinemadan tutun da lüks restorantlara oyun bahçelerine kadar her şeyi barındırıyomuş. Öyleki burda yaşayanlar kule dışına çıktıklarında sadece şehirler arası hatta ülkeler arası seyahat için çıkıyolar, yani gereksinim duydukları her şey burda mevcut. (yıllardır kuleden dışarı çıkmayan var düşünün artık..) Bin kat, zeminden yukarıya doğru daralan, katların gerçek sokak ve evlerden oluştuğu, zeminde tabiki en fakirden başlayıp yukarı çıkarken zenginleşildiği, milyonlarca insanın yaşadığı bi bina. Güneşi ve Ay'ı hologramlardan, güneş yansıtmalı ışıklardan görebiliyolar, tabii Kule'nin kenar veya köşelerinde, gerçek manzaraları daireleri yoksa.
Teknoloji o kadar gelişmiş ki yemin ediyorum okurken özendiğim bi çok şey oldu! İnsanlar artık cep telefonu ya da tablet falan kullanmıyolar mesela. (çok fakir değillerse tabi.) Gözlerinde kontaktlensler var ve bu lenslerle cep telefonunun, televizyonun ya da tv'nin gördüğü işleri görebiliyolar. Bi sürü iş gören robotlar var, uyandığında seni algılayıp odanın ışığını açan bilgisayarlar, yemek siparişi verdiğinde fırından sana ulaşan yemekler! Gel de delirme tam istediğim hayat hahaha :) İşte böyle teknolojik, zenginlerin muhteşem hayat yaşadıkları bi dünya kurulmaya çalışılmış.. Umarım kafanızda bi şeyler belirmiştir, en azından kitaba başlamadan önce azıcık da olsa bi fikir oluşmuştur aklınızda.
Geçelim kitaba, kurguya! :) Öncelikle eğer bi Gossip Girl hayranıysanız ya da en azından o tarz kurguları beğeniyosanız bence bu kitap tam size göre. Kitap başından sonuna entrika ve gizem dolu. Zaten en başında Kule'nin en yüksek katından bi kızın düşmesiyle başlayıp sonrasında olayın 2 ay öncesine dönüş yapıp bu kızın kim olabileceğiyle ilgili detaylar, yaşanan olaylar anlatılıyo. Sonunda kızın kim olduğunu öğrendiğimde o kadar üzüldüm ki cenazesine katılmak istedim, o derece. Bence haketmeyen bi isimdi ama onun yerine başkası olsa 2.kitapta anlatılıcak bi şey kalmazdı herhalde. Gossip Girl demişken, oranın şaşalı hayatını, Yukarı Doğu Yakası'nı düşünün! Buranın zenginleri de aynı öyle, partiden partiye koşup herkese yapmacık gülücükler atıyolar. :) Sadece herkese giden o mesajlar yok işte.. Ama sakın böyle dedim diye kitabı Gossip Girl çakması sanmayın, lüks yaşamdan yapmacıklıktan başka benzer yanları yok.
En sevdiğim karakter kimdi tam emin olamıyorum ama en sevmediğim karakter kesinlikle Leda'ydı. Baştan beri o kadar saçma, o kadar itici bi karakteri vardı ki.. En yakın arkadaşını kıskanması, sürekli kendini onunla kıyaslaması, onun gölgesinde kaldığını hissediyo olması, sanki bu kızın suçuymuş gibi güzelliğini eleştirmesi falan acayip iticiydi. Senin annen baban da bassalardı parayı genleriyle oynasaydı da sen de güzel olsaydın napalım yani? -.- Kızın fiziksel hiçbi kusuru da yok aslında ama işte karaktersiz. :) Öf neyse yazdıkça karalayasım geliyo kızı. :) En üzüldüğüm karakterse Rylin oldu, o kadar çaresiz kaldı ki kitabın içinden çekip çıkarasım geldi kızı ya.. :|
Bu arada karakter cinsiyetleriyle ilgili sıkıntı yaşayabilirsiniz belki diye ana karakterlerin cinsiyetlerini yazmak istiyorum, ben bocalamıştım siz bocalamayın dev hizmet! :)
Avery-kız, Leda-kız, Eris-kız, Watt-erkek, Rylin-kız, Mariel-kız, Atlas-erkek, Cord-erkek. (şimdi diceksinizki bunlarda mı bocaladın? ama öyle yerler var ki diyosunuz ki "e bu kız değil miydi?" :) )
Karakterlerle ilgili bi diğer sıkıntımsa yaş olayı. Yahu tamam 17-18 yaş, gençlik romanları için vazgeçilmez yaşlar, istediğin gibi hata yaptırabilirsin kitapta yadırganmaz ama bu kitapta yaşlarını öğrenmeden önce karakterlerin 23-24 yaşlarında olduklarını düşünmüştüm, sonradan öğrendiğimde bi "hıı?!" oldum. Öyle olgun yanları vardı ki, konuşmaları vs bana 23 gibi göründü.
Kitabın kurgusunu, yazarın anlatım tarzını çok beğendim. Kitap bölümlere ayrılmış, daha doğrusu Avery, Eris, Leda, Rylin ve Watt'ın bölümleri var ve her bölüm maksimum 10 sayfa falan. Karakterlerin bakış açısıyla değil ilahi bakış açısıyla yazılmış. Sıkıldığım, merak etmediğim hiçbi yeri olmadı. Sadece dediğim gibi Leda'nın kişiliğinden, takıntılarından rahatsız oldum, bi süre sonra fenalık geldi, hele de sonda yaptığı o iğrenç şeyden sonra..
Yazarın tek kusuru bence betimleme yeteneği fazla gelişmemiş. Şu an kitabı bitirdiğim halde karakterlere dair beynimde kurduğum yarım yamalak fiziksel görüntüler sadece benim hayal gücümle alakalı mesela. Aynı şekilde Kule'nin iç yapısını da tam olarak betimleyebildiğini düşünmüyorum, cidden kitabı okurken net bi şey belirmiyo kafanızda. Yukarıda bina hakkında anlattıklarım benim kitabın sonuna doğru zar zor hayal edebildiğim şeyler maalesef. Umarım 2.kitap betimleme açısından daha iyi olur, eğer öyle olursa kitap cidden karakter yaşları dışında kusursuz olur herhalde. :)
Yorumum bu kadar, umarım yararlı olmuştur. Hoşça kalıın! :)
"Çok güzel," diye nefes aldı Mariel.
"Adı benimkiyle neredeyse aynı, biliyor musun?" dedi Eris daha önce okuduğu bir şeyi hatırlayarak. "Eris yerine Eros. Dünyayı önümüzdeki bin yıl boyunca bir daha geçmeyecekmiş."
"Aşk Tanrısı," diye güldü Mariel. "Buna karşılık Eris ne tanrıçası.."
"Kaos," dedi Eris kederli bir ifadeyle.
"Aşk ile Kaos bazen aynı şeydir," dedi Mariel yumuşak bir şekilde. (bu sahne benim içime oturmuştu ya tabi devamı spoilera girdiği için yazamadım ama neyse.. :) )
Yorumlar
Yorum Gönder